Aziz Dağtekin Yazdı
Milli Eğitime gönül veren ve atama bekleyen eğitimcilerin isyanı büyüyor. Atamada kanuni belirsizlik hüküm sürerken, Milli Eğitim Bakanın kanunun öne kararname ile çelme takması, bir diğerinin de ekonomiyi öne sürerek atama kadrosuna onay vermemesi sıkıntıya “Şimşek “ çakıyor.
Atamanın bir yıl uzatılması, akabinde bakanın mülakat diretmesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “mülakatı kaldırdık” demesine rağmen bakanın ”kariyerime de mal olsa asla vaz geçmeyeceğim” diyerek direnmesi yaşanan sıkıntıya benzin dökmektedir.
Emeklinin hayat mücadelesi kadar eğitimcilerinde mülakat ve atama konusunda ciddi manada sıkıntıları var. Atama konusunda bize gelen ardı arkası kesilmeyen sitem yüklü mesajların her birinde farklı acı ve dram yüklü. Sizce artık birilerinin inadı bırakıp bu feryatları duyması gerekmez mi?
Bize göre, Milli Eğitim Bakanlığı, atama konusunda daha şeffaf olmalı, eğitimcisinin sıkıntısına kulak tıkamamalı, onların beden dilini iyi okumalıdır. En önemlisi Milli Eğitim Bakanlığı kanuna uymalı, kanunu yok saymamalıdır. Atama konusunda hiç kimsenin itiraz edemeyeceği gerekçeleri, olanca açıklığı ile ortaya koymalı ki, şehir efsaneleri eğitime gönül verenleri esir almasın, genç eğitimcilerin devlete olan güvenini sarsmasın, geleceğe yönelik endişeleri olmasın.
Mülakat yapılamaz mı?
Elbette yapılır.
Ama nerde yapılır?
Mülakat eskiden ilk ve orta hatta liselerde belli konularda müsamere adı altında belli konular üzerinde yapılırdı. Sanırım bakanın mülakat diretmesi de buradan gelmektedir. Şimdi eğitim fakültesini bitirmiş bir gence, sen ders anlatamazsın, bu yüzden öğretmen olamazsın yerine, bu fakültelere girişte, öğretmen olma yeterliliği aranmalıdır. Zaten buna da gerek yok. Şayet bu genç eğitim fakültesinin mezuniyet şartlarını yerine getirmemiş, mezun olmamışsa zaten öğretmen olmaya hak kazanmamış demektir. Mezun olanları zora koşmanın anlamı var mı? Adam mezun olmuş öğretmenliğe hak kazanmış. Ömrünü okumakla geçirenlerden okuyarak öğretmen olabilir diploması alanlardan daha ne arıyorsunuz? Buna öküz altında buzağı aramak denir.
Bildiğimiz odur ki, mülakatlar, uygulandığı günden bugüne dek her zaman sorun oldu. Mülakatlar ne kadar adil ve güvenilir olsa da, tartışmalar bitmez. Bu yüzden mülakatın tartışmasız hale getirilmesi ya da tümden kaldırılması, öğretmenlerimizi gelecek endişesinden kurtaracak ve şehir efsanelerine son verecektir.
Şimdi Ak Parti il başkanlarını toplayıp 31 Mart seçimlerinin hezimet sebeplerini arıyor. İyi güzel de niye öğretmen atamalarındaki vurdumduymazlıklarını görmezden gelirler anlamak mümkün değil. Öğretmen atamalarının gecikmesi yetmez mi? Alın size reel bomba gibi bir gerekçe. Cumhurbaşkanı seçim yenilgisindeki titizliğinde olduğu gibi her konuda hem öğretmenin hem de vatandaşın sesine kulak vermeli isyanlarını görmelidir.
Şunu unutmamak gerekir. Öğretmenlerimiz ne kadar mutlu olursa, öğrenciler, veliler ve dolayısıyla ülkemiz o kadar mutlu olur. Çünkü medeniyetin ve kalkınmışlığın yolu eğitimden geçer. Mağdur yaratan değil, güven ve huzur veren bir atama aynı zamanda eğitim sistemi şart!
Son olarak gördüğümüz odur ki, Milli Eğitim Bakanlığı, yayınladığı yönetmelikle kanunsuz bir şekilde öğretmen alımında mülakat puanı ağırlığını yüzde 50’ye indirdi. Yüzde 50 mülakat, yüzde 50 de KPSS. Kanunla yapılan düzenlemeyi yönetmelikle değiştirdi. Bu kararname geçerli değildir. Bakanın çelişki yüklü bu direnişini yani kararname ve yönetmeliğin iptali için çok sayıda dava açılacağını şimdiden görüyor gibiyiz. Uzun lafın kısası ne bakanın inadı ne de mağdur edilen atama bekleyen eğitimcinin isyanı aynı zamanda bu filim burada bitmez!
