İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısı dönüşünde İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarını değerlendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gazze’nin Filistin toprağı olduğunu ve Amerika’nın da bunu kabul etmesi gerektiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsrail’in Gazze’ye olan çatışmalarını durdurmak için diplomasi trafiğini sürdürüyor. Bu kapsamda da görüşmeler yağpan Erdoğan, dün düzenlenen “İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi Olağanüstü Ortak Zirvesi” için Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’a gitti. Günübirlik ziyaret gerçekleştiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Riyad dönüşü ise gazetecilere açıklamalarda bulundu.
İsrail’in savaş suçu işlediğinden ve hastaneleri bombaladığından bahseden Erdoğan, “İlk günden beri Gazze’deki katliamı dünyaya duyurma, Filistin davasının sesi olma gayretinde oldum” dedi. Cumhurbaşkanı Hamas’la ilgili soruları ise “Terör örgütü değildir” diyerek cevapladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın devam eden açıklamalarından satır başları şu şekilde;
“İsrail, dünyanın gözleri önünde savaş suçu işliyor”
Erdoğan, İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarının ele alındığı zirveyle ilgili şunları söyledi: Bildiğiniz üzere on yıllardır işgal ve baskı altında var olma mücadelesi veren Filistin’de tam 36 gündür tarifi imkansız bir zulüm yaşanıyor. Gazze’de masum siviller, ayrım göz etmeyen ağır bombardıman altında hayatlarını kaybediyor, kendi topraklarında ayrıca göçe zorlanıyor.
İsrail, hastaneleri, okulları, ibadethaneleri, cami, kilise ayırt ekmeksizin hatta hasta, ölü taşıyan ambulanslara varıncaya kadar, mülteci kamplarını hedef almak suretiyle bütün dünyanın gözleri önünde savaş suçu işliyor.
Batı ülkeleri, yaşanan tüm vahşeti sadece tribünden seyrediyor. Bütün bunlar karşısında vicdan sahibi olanların, sessiz kalması mümkün değil. Bu anlayışla ilk günden beri Gazze’deki katliamı dünyaya duyurma, Filistin davasının sesi olma gayretinde oldum.
Bunları gerek ziyaretler vasıtasıyla gerek telefon diplomasisiyle yürütme gayreti içindeyim. Bunu yaparken sivilleri hedef alan saldırıları hiçbir şekilde tasvip etmediğimizi ve bütün bunları gerek yazılı gerek görsel medya çalışmalarıyla da ifade ettik.
7 Ekim’den bu yana diplomasi ve diyalog kulvarlarını kullanarak insani ateşkesin tesisi için yoğun çaba sarf ettik. Temaslarımızda, ateşkes sağlanmasının, çatışmaların sona erdirilmesinin ve insani yardımların Gazze’ye kesintisiz şekilde ulaştırılmasının önemine vurgu yaptım.
“İsrail bebek katilidir”
Arkadaşlar şunu artık tespit etmemiz lazım. Burada akan kan, ölenler, şehitler, bunlar Müslüman. Ama orada ölenler, Fransız’dı veya başkalarıydı ama her şeyden önce orada da ölenler insandı. Yani onu da biz değerlendirirken, insan olması açısından bakarak değerlendirdik. Fakat burada dünya liderleri niye olaya “bu kadar insan öldü” diye bakmıyorlar?
Bunların içerisinde yavrucuklar, çocuklar var ya! Çocuklar var. Bakıyorsun, beyaz kefene sarmış baba, anne almış kucağına bir taraftan öpüyor, bir taraftan çocuğunu mezara götürüyor. Sıra sıra dizmişler. Bunları gördük. Anneleri gördük, çocuğunun cesedini koklayarak, öperek onu mezara götürmeye gayret edenleri gördük. Ya bunlar sizin vicdanınızı sızlatmıyor mu? Bunlardan size bir nasip yok mu? Yok. Çünkü bunlar nasipsiz. Onun için de burada büyük bir trajediyi, büyük bir dramı yaşıyoruz.
Bu dram, bu trajedi karşısında sessiz kalmak, eli kolu bağlı kalmak mümkün değil. Çok çalışacağız, gayret edeceğiz ve belki bu olay daha başka gelişmelere vesile olabilir. Bu akşam arkadaşlara, Sisi ile yaptığım görüşmeden sonra dedim, şimdi herhalde bir başka kapı açılacak bize. Mısır ziyareti ve bu adımla beraber bölgede neler yapabiliriz? Bunları inşallah yerinde konuşmak, görüşmek noktasında bu adımı da inşallah atarız.
“Hamas’a terör örgütü diyemeyiz”
Her meselede malum Avrupa Birliği’nin, bir defa Türkiye’ye bakışı ne yazık ki ters. Burada da yine o tersliği görüyoruz. Biz Avrupa Birliği’nin bu tuzağına kesinlikle Türkiye olarak düşmeyiz, düşemeyiz. Avrupa Birliği, İsrail’in katliamında insanlık onurunu acaba görebildi mi, buna saygısı oldu mu?
Bunları bizim tersten Avrupa Birliği’ne sormamız lazım. Ben Avrupa Birliği üyesi ülkelerden maalesef şu ana kadar bir tavır ortaya koyabilen göremedim. Yeni yeni şimdi çıkmaya başladılar. İşte Macron’un yaptığı son açıklamalar gibi. Ama Almanya Cumhurbaşkanı ve Başbakanı her ikisi de acaba ne gibi bir tavır içindeler? Bunu Almanya ziyaretinde çok daha net göreceğiz.
Ama şu ana kadar onlarda da bir netlik henüz yok. Avrupa’ya göre uluslararası hukuku kimin ayaklar altına aldığı çok önemli. Şu an itibarıyla Avrupa Birliği’ndeki yaklaşım tarzı, ne yazık ki bizim yaklaşım tarzıyla örtüşmüyor.
Fakat Almanya ziyareti birçok şeyleri deşifre edecek diye düşünüyorum. Hamas’la ilgili Avrupa Birliği, aynen İsrail gibi düşünüyor. Ama biz onlar gibi düşünmedik, düşünmüyoruz, düşünemeyiz. Çünkü ben Hamas’a Filistin’deki seçimlerin galibi bir siyasi parti olarak bakıyorum.
Onların bakışıyla aynen bakmıyorum. Şimdi oradaki seçimi kazanan bir Hamas var, o zaman bir siyasi parti, öyle bakılıyor. Şimdi ise bizi öyle bir yere getirmek istiyorlar ki “Hamas bir terör örgütüdür” diyelim istiyorlar. Hayır arkadaş terör örgütü değildir. Tam aksine topraklarını koruma mücadelesi veren, müdafaa eden, vatanları için savaşan insanlardır. Aramızdaki bakış açısı bu kadar farklı. Şunu söyleyeyim, dün de söyledim. Malum Charlie Hebdo olayı.
Orada ne oldu, bütün dünya liderleri, cumhurbaşkanları, başbakanları Paris’te yürüdüler. İçinde Müslüman ülkelerin liderleri de vardı. Bugün Gazze’de çocuk, kadın, yaşlı hepsini bir araya getirdiğinizde 13 bin’e ulaştı şu anda ölenlerin sayısı. Böyle bir tablo ortada. Ama şu anda dünya liderleri özellikle Filistin’deki bu olaylarda hiç sesini çıkarıyor mu? Kalkıp da İsrail’e yükleniyorlar mı? Hayır. Niye?
“Gazze Filistin toprağıdır, Amerika bunu kabul etmeli”
Tüm mesele bu ortak adımları atarken, öyle adımlar atalım ki, yani affınıza sığınıyorum hem nalına hem mıhına olmasın. Netice alıcı adımlar atalım ve bu adımları atarken duygusallıktan uzak, uluslararası diplomasiyi harekete geçirecek ve bütün bunları yaparken de gerek İran halkına gerek Türkiye halkına burada mesajlar verebilelim. Eğer bunu başarabilirsek bu tabii çok çok isabetli olur. Şu anda ayni ve nakdi bu Filistin’deki Gazze’deki vatandaşların ciddi ihtiyaçları var.
Az önce de söylendiği gibi. Burada susuzluk var. Burada acaba yakıt sıkıntısını nasıl gideririz? Jeneratörler hastanelerde çalışmıyor, böyle bir durum var. Devreye sokulması gereken en önemli ülke malum İsrail üzerinde etkisi olan Amerika. Şimdi Amerika’nın üzerine Dışişleri Bakanım muhatabıyla gidiyor. Biden’a da biz aynı şekilde bunu söyleriz.
Tabii Biden’la görüşmede İran’ın devreye girmesi zaten söz konusu değil. Ancak biz Biden’la görüşmede bunları onlara iletiriz, söyleriz ve bütün bunlarla birlikte şunu ifade etmemiz lazım. Gazze bir defa Filistin halkının toprağıdır. Amerika’nın bu kabullenmesi lazım. Eğer Gazze Filistin halkının değil de kalkıp hayır bu işgalci yerleşimcilerin veya İsrail’in toprağıdır diye bir yaklaşım Biden’da varsa, zaten anlaşmamız mümkün değil. Şimdi kuzeyden güneye sürüklediler.
Kuzeye dönüş şu an itibarıyla ne yazık ki söz konusu değil ve ciddi sıkıntı var. Bunun da önünü açmak lazım. Burada bir taraftan Mısır’la görüşmeler yapıp bir taraftan Körfez ülkeleriyle görüşmeler yapıp Amerika’yı bizim baskı altına almamız lazım. Amerika’yı baskı altına alarak Amerika’nın İsrail’e baskısını artırması lazım. Batı’nın İsrail’e baskısını artırması lazım.
Hangi Batı ülkesiyle Körfez ülkeleri eğer ilişki halindeyse oraya yapacakları baskıyla İsrail üzerindeki etkilerini arttırmak lazım. Ateşkesin sağlanması bizim için hayati derecede önemlidir. İşimiz ateşkesi sağlamakla da bitmeyecek, aksine daha da yoğunlaşacak.
Gazze’deki kardeşlerimize ulaşıp yaralarını sarmak için bölge ülkelerinin dayanışması çok önemli olacak. Gazze’nin altyapısının ayağa kaldırılmasından tutun, enkaza dönen yerleşim yerlerinde yeniden yaşamın başlaması için yapılacaklar bulunuyor. Akan kanın durması, sivil ölümlerinin son bulması için İran ya da başka devletlerle atılacak her adımı görüşmeye, harekete geçmeye hazırız.
Diğer yandan bu savaş, hilal-haçlı savaşına dönmeyecek. Çünkü bu savaş iyi ile kötünün, yalan ile hakikatin, mazlum ile zalimin, hak ile batılın savaşı haline gelmiştir. Nihayetinde inanıyorum ki iyiler, hakikatin yanında saf tutanlar, mazlumlar ve hakkın savunucuları yani Filistinliler ve tüm mazlumlar kazanacaktır.
“50 konteyner taşıyan büyük bir gemimiz dün sabah Mısır’a hareket etti”
27 Ekim’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda ateşkes ve engelsiz insani yardım çağrısı yapan kararın kabul edilmesinin umut verici olduğunu belirten Erdoğan şu ifadeleri kullandı:
Şimdiye kadar 10 uçak dolusu, yaklaşık 230 ton insani yardım malzemesini, Gazze’ye ulaştırılmak üzere Mısır’a gönderdik. Sahra hastaneleri, tıbbi ve diğer yardım malzemeleriyle dolu 50 konteyner taşıyan büyük bir gemimiz dün sabah Mısır’a hareket etti ve büyük ihtimalle de yarın sabah bunlar El Ariş’e ulaşmış olacak.
Gemimizin El Ariş Limanı’na ulaşması şu anda bütün gayretlerimizin neticesiyle 660 ton, malzeme yüklü. Uluslararası toplumun yaşanan katliamlar karşısında artık icraat üretmesi gerekiyor. Ancak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin bir kez daha işlevsiz kaldığını görüyoruz. 27 Ekim’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda ateşkes ve engelsiz insani yardım çağrısı yapan kararın, 121 üye ülkenin “evet” oyuyla kabul edilmesi umut vericidir.
Uluslararası camianın geniş çoğunluğunun yaklaşımını yansıtan bu kararı önemli buluyorum, değerli buluyorum. Kararın hayata geçirilmesi sürecinde, İslam dünyasının tek vücut, tek ses olması şarttır. Bugünkü zirvemizde buna dikkat çektim.
“Garantör sıfatıyla sorumluluk almaya hazırız”
Daha fazla kanın akmaması için Türkiye olarak üzerlerine düşeni yapmayı sürdüreceklerini vurgulayan Erdoğan şöyle konuştu:
Kuruluş nedeni Filistin davası olan İslam İşbirliği Teşkilatı’na büyük sorumluluklar düştüğünün de altını çizdim. Gerek zirve toplantısında gerek mevkidaşlarımla yaptığım ikili görüşmelerde, Filistin meselesi çözülmeden normalleşme adımlarının akim kalacağını ifade ettim. Bölgemiz ancak 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan, coğrafi bütünlüğe sahip, bağımsız ve egemen Filistin devletinin vücut bulmasıyla kalıcı barışa kavuşabilir.
Bu konuda herkesin elini taşın altına koyması gerektiğine işaret ettim. Gerek Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’la yaptığım görüşmede ki düşüncelerimiz mutabık, gerek Endonezya Cumhurbaşkanı Joko Widodo ile yaptığım görüşmede bunları ele aldık gerekse Mısır Devlet Başkanı Sayın Sisi’yle yaptığım görüşmede yine bunları görüştük.
Tabii Mısır Devlet Başkanı’nın özellikle Refah Kapısı’nı bütün olumsuzluklara rağmen işletmesi, burayı devreye sokması çok büyük önem arz ediyor. Bu konuda da şu ana kadar yaptığı gayretler takdire şayandır. Kendileriyle de irtibatlarımızı gerek dışişleri bakanlarımız gerek istihbarat başkanımız, onlar sürdürüyorlar ve biz de sürekli irtibat halinde kalacağımızın teyidini yaptık.
Türkiye olarak varılacak bir çözümün uygulanması aşamasında, garantör sıfatıyla sorumluluk almaya hazır olduğumuzu tekrar dile getirdik. İslam İşbirliği Teşkilatı’ndaki dostlarımızla koordinasyon halinde, daha fazla kanın akmaması için üzerimize düşeni yapmaya devam edeceğiz. Türkiye olarak bu sürecin takipçisi olacağız.
“Filistin’den dolayı batıyla aramızdaki mesafe giderek açılıyor”
Öncelikle bizler Riyad’a, Filistin’de yaşanan katliama karşı ortak ses verip, ortak çözümler üretmek için geldik. Bir gün önce de Dışişleri Bakanım Hakan Fidan buradaydı ve İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği’nin Dışişleri Bakanları ile orada bir toplantı yaptılar. Bu toplantılarda, sonuç bildirgesinin bütün çerçevesini çizdiler.
Evet, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın geleneğinde genelde kınamak vardır. Devletler, çeşitli nedenlerle çok fazla aksiyona girmezler. Ama geçen Olağanüstü İcra Komitesi Toplantısı’ndan itibaren bizim kafamız ne yapılması gerektiği konusunda netti ve son gelişmelerin detaylı bir biçimde sonuç bildirgesine eklenmesini talep ettik ve kabul ettirdik.
Ülkelerin sonuç bildirgesi için hazırlıkları vardı. Yaptığımız toplantılarda herkes bu metinlerini tekrar gözden geçirdi. Hemen hemen icra ile ilgili bütün teklifler bizden geldi. Böylelikle zirveye gitmeden önce planladığımız konuların hepsinin nihai metne konulması sağlandı.
Gerçekten çok fazla eylem noktası içeren, bugüne kadar hiç söylenmemiş, yerleşimcileri terörist olarak tanımlayan, hatta jeostrateji üreten bir metin var burada. İlk defa İsrail’in nükleer silahlarından hareketle bölgede “Nükleer Silahlardan Arındırılma Konferansı”nı teklif ediyoruz.
Yani olayın hem taktik kısmı var hem stratejik kısmı var. İkisi iyi bağlandı birbirine. Özellikle yardım nasıl götürülecek konusunda daha da ileriye gidildi, “ablukayı kırma” diye bir ifade konuldu mesela. Diplomatik tanımlamanın önüne çok giderek eyleme yönelik bir tanımlanma getirildi. Üye ülkeler ilk önce bize, “Ya bunların bir kısmı yapılmazsa niye yazıyoruz biz” dediler.
Biz de hep şunu söyledik, “Ortaya söylemin çıkması lazım ki arkasından eylem gelsin. Bir şey yapmak isteyen bir ülke olursa, bu metnin referans noktası olması lazım. Daha da önemlisi, Batı şunu görsün, Filistin’den dolayı onlarla bizim aramızdaki mesafe giderek açılıyor ve bu da onun göstergesi. Bu argümanlar üzerine bu ağır maddeleri kabul ettiler.
“Eyleme geçirilmesi gereken başlıklar var”
Hep söylerim, İranlıların bir atasözü vardır “Oturdular, konuştular, dağıldılar” diye. Şimdi bu bildiri, yani oturulup, konuşulup, dağılınan bir zeminde oluşan bir bir bildiri olmadı. Tam aksine, eyleme geçirilmesi gereken başlıklar var.
Hele hele o işgalci yerleşimcilerle ilgili, onları terörist olarak ilan etmek ki, o çok çok önemli. Bir de tabii o ablukayı kırma, yarma hareketi burada büyük bir önem arz ediyor. Nükleer silahlardan arındırma meselesi de çok çok önemli ve bu orada gerek İsrail gerekse İsrail’in arkasında olanları da bir yerde deşifre ediyor. Mesela, Macron şu anda değişik açıklamalar yapmaya başladı. Ama sen baştan hemen gittin, ziyaret ettin ve her türlü desteği verecek havasında gözüktün.
Ama bu defa buralardaki ölümlerin, katliamın boyutunun çok çok ileri olduğunu söylemek suretiyle, ona karşı o da bir eylem politikası geliştirmenin havasına girdi. Şimdi burada özellikle gerek İslam İşbirliği Teşkilatı ile Arap Ligi’nin bir araya gelerek bu adımı atmış olması büyük önem arz ediyor çünkü iki teşkilatın tarihinde ilk kez böyle bir toplantı gerçekleşti.
Erdoğan 17 Kasım’da Almanya’ya, 21 Kasım’da da Cezayir’e gidecek
Şu anda Birleşmiş Milletlerde yapılan oylamada Filistin’in yanında duran 121 ülke bizim için önemli. Burada 40 ülkenin malum çekimser oyu, 14 de karşı oy var. Karşı olanların başını da ABD çekiyor. Fakat biz “Bu 121 ülkeye acaba 40 çekimser ülkeden ne kadar daha ilave edebiliriz?” meselesine odaklandık.
Onlarla bir telefon diplomasisi veyahut da görüşme söz konusu olabilir. Örneğin, şimdi biz bu akşam Endonezya’yla görüştük ama Endonezya’yla ilgili zaten sıkıntı yok. Örneğin çekimser ülkeler arasında Macaristan bulunuyor. Onlarla görüşsek, olumsuz davranmasına rağmen, acaba yanımıza çekebilir miyiz?
Ayrıca çekimser olanlardan yanımıza çekebilecek olduklarımız var mı yok mu? Bunun arayışı içindeyiz, şöyle bir gözden geçirelim istiyorum. Bu telefon diplomasisine de Riyad zirvesinden sonra başlayalım istiyorum. Yoğun bir şekilde inşallah buna da başlayacağız. Ayrıca ayın 28’inde de İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi bize geliyor. Yani bunları sağlayabilirsek, bunlar da tabii çok daha farklı bir ses inşallah çıkaracaktır.
Türk Devletleri’nde zaten fire yok, orada sıkıntı olmadı. Rusya-Ukrayna meselesinde Ukrayna’nın yanında duran bugün çekimser olanlarla konuşup “Bak siz orada Ukrayna’nın yanında yer aldınız, şimdi Filistin’de de binlerce insan öldürülüyor, burada da siz sessiz kalamazsınız. Biz ne Ukrayna ne Rusya’da ayrım yapmadık ve tahıl naklini tüm Afrika’ya, Avrupa’ya biz sağladık.
Şimdi sesinizi çıkarın” deme imkanımız olacağını düşünüyorum. Ve tabii bu adımları attığımızda Afrika ülkelerinden ciddi bir fire vereceğimizi zannetmiyorum. Çünkü Afrika ülkelerinin bize bakışı çok daha iyi. Kaldı ki Mısır’la ilişkileri gayet iyi. Burada inanıyorum ki Katar’ın devreye girmesi de Afrika ülkelerinin bu sürece destek vermesini ciddi manada sağlayacaktır.
15 Kasım’da, eşimin, lider eşleri ile toplantısı var. Kaç lider eşi gelecek bilemiyorum. Şu anda görüşmeler devam ediyor. Bundan sonra 17 Kasım’da bizim bir Almanya ziyaretimiz var. Bu Almanya ziyaretimizde de tabii Batı’ya yönelik bazı mesajlarımız olacak. Veyahut da Batı’nın en güçlü ülkesi Avrupa’nın Almanya olması hasebiyle de tabii oradan Avrupa’ya bir ses olur.
Ama 21 Kasım’da da inşallah bizim bir Cezayir ziyaretimiz olacak. Cezayir ziyaretini çok önemsiyorum. Çünkü bu ülkeler arasında gerçekten Cezayir, duruşunu her zaman net ortaya koyabilen bir ülke. Afrika’da tesir alanı geniş bir ülke. Onun için Sayın Tebbun’la da bu görüşmeyi çok çok önemsiyorum. İnşallah bu takvimi de başarılı bir şekilde sürdüreceğiz.
“Kavganın tarafı olacak halim yok”
Yani bireysel başvuruyla ilgili yasal düzenlemeye gitmek zor bir olay değil. Bütün iş Cumhur İttifakı’nın alacağı karara bağlı, atacağı adıma bağlı. Fakat bireysel başvuruyu hallettikten sonra iş bitmez. Bundan sonra bu bireysel başvurunun dayandığı kapı neresi olacak?
Yine Anayasa Mahkemesi olacak. Önce Anayasa Mahkemesi’nin buna hazır hale gelmesi lazım. Zira birçok yasal düzenlemeler Anayasa Mahkemesi’ne gidiyor. Anayasa Mahkemesi’nde ters yüz ediliyor. Burada da parlamento böyle bir kararı alır ama bu karar Anayasa Mahkemesi tarafından ters yüz edilirse, bu zaman kaybından başka bir şeye yaramaz. Onun için parlamento şu anda malum plan bütçe çalışmalarına devam ediyor.
Ama bireysel başvuruyla ilgili olarak, bunu zamanında Anayasa Mahkemesinin çalışmalarına hız kazandırır diyerek çıkarttılar. Şu anda bir öğrendim. Dedim ne kadar bireysel başvuru var? Yanıt 130 bin. Demek ki Anayasa Mahkemesi’nin çalışmalarını hızlandırma hedefini sağlamamış maalesef.
Bunların üzerinde durmak, hayali davranmamak lazım ve benim tabii en son Yargıtay Başkanı’nın yaptığı açıklama, bu da tabii manidar. Bir önceki seyahatimizde ben bir ifade kullanmıştım. Demiştim ki Yargıtay üyeleri sadece hukukçulardan oluşuyor. Ama Anayasa Mahkemesi üyelerinin içinde hukukçular olduğu gibi bunların yanında valiler vardır, bunların yanında iktisatçılar vardır, sosyologlar vardır vesaire böyle de olması zaten gerekir.
Ama misyonu noktasında ağırlık nerededir? Yargıtay’dadır. Orada Anayasadan tutun, Ticaret Hukukuna, İş Hukukuna varıncaya hepsi Yargıtay’da. Buradaki kavganın tarafı olacak halim yok, o ayrı bir şey. Ama işin hakemliğine gelince bu hakemliği yapma da tabii bize görev düşebilir. O da bize yine Anayasa’nın yüklediği bir görevdir Cumhurbaşkanı olarak.
Temennimiz odur ki tabii böyle bir gerilim olmasaydı. İki yargı kurumunun başkanlarıyla görüşme konusuna gelirsek. Gerekirse her ikisiyle de görüşürüm. Yargıtay Başkanı’yla zaten görüştük. Anayasa Mahkemesi Başkanı’yla da gerekmesi halinde görüşürüz. Görüşmemek diye bir şey söz konusu değil.