Aziz Dağtekin Yazdı
Suriye’deki son gelişmelerin ve Türkiye’deki CHP’nin yaklaşımının, geniş bir siyasi ve stratejik bağlamda ele alınması gereken oldukça karmaşık bir konu olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle CHP’nin Hatay’daki mitingde sergilediği tutum, sadece yerel değil, aynı zamanda uluslararası bir anlam taşır.
Öncelikle, Suriye’deki olaylara bakmak gerekirse, ülke, yıllardır süren iç savaşın ve dış müdahalelerin etkisi altında kalmış durumda. Esad rejimi, başlangıçta birçok yerel ve uluslararası güç tarafından ciddi şekilde eleştirilmişken, son birkaç aydan beri yeniden yapılandırma süreci içine girmiştir. Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’nın açıklamalarında, eski rejim yanlılarının yaptığı kalkışmaların, ülke içindeki barışı tehdit ettiği ve bunun engellendiği belirtiliyor. Suriye’nin yeniden inşa süreci ve bu süreçteki askeri operasyonlar, ülkenin birlik ve bütünlüğünü koruma adına önemli adımlar olarak görmek lazım.
Ancak, Türkiye’deki CHP’nin yaklaşımı, Suriye’deki durumu siyasi bir malzeme olarak kullanma çabasıyla dikkat çekiyor. Hatay’da yapılan mitingdeki dil, özellikle Alevilere yönelik bir kışkırtma amacı taşıyor gibi görünüyor. Bu noktada CHP’nin, Suriye’deki Esad rejiminin geçmişteki oluk oluk akıtılan Müslüman kanlarına ve vahşice katliamlarına karşı sessiz kalması, IŞİD ve PKK/YPG’nin yaptığı eylemleri görmezden gelmesi ve İsrail’in Gazze’deki saldırılarına karşı da net bir duruş sergilememesi, Suriye’deki iç karışıklığı provoke etme amacı taşıyan bir yaklaşım olarak öngörüyoruz. Özellikle CHP’nin Suriye’deki gelişmelere dair yalnızca kendi perspektifinden bakması, diğer önemli gelişmeleri göz ardı etmesi, siyasi bir tarafgirlik ve çifte standart eleştirilerine yol açmaktadır.
CHP’nin bu yaklaşımının ardında, parti içindeki çeşitli ideolojik ve stratejik hesaplar yer alıyor olabilir. Hatay, Alevi nüfusunun yoğun olduğu bir bölge ve bu bölgedeki seçmenleri hedef alarak, mezhepsel bir söylemle bir siyasi rant elde etmeye çalışmak, kısa vadede bir siyasi araç olarak kullanmak büyük bir insafsızlıktır. Ancak, bu tür söylemler toplumda bölünmelere ve gerilimlere neden olabileceği gibi, özellikle Alevi halkı arasında daha derinlemesine bir huzursuzluğa yol açabilir. Bu durum, hem yerel hem de ulusal düzeyde ciddi sosyal ve siyasi sonuçlar doğurabilir.
Öte yandan, Suriye’deki Esad rejiminin eleştirilen geçmişi, insan hakları ihlalleri ve işlediği suçlar söz konusu olduğunda, bu durumun sadece Türkiye’nin iç siyasetiyle değil, bölgesel ve uluslararası siyasette de yankı uyandırdığı açıktır. Ancak, CHP’nin bu eleştirileri yalnızca Suriye’deki Esad yanlılarının eylemleriyle sınırlı tutması ve IŞİD veya diğer terör gruplarının katliamlarına karşı sessiz kalması, aslında partinin ikiyüzlülüğü veya çifte standart uyguladığı şeklinde yorumlanabilir. Türkiye’nin ulusal güvenliğini ve bölgesel stratejik çıkarlarını göz önünde bulundurduğunda, CHP’nin Esad’a yönelik saldırıları destekleme ya da provokatif söylemler kullanma yaklaşımının, dış politikada ve iç siyasette daha büyük bir risk yaratabileceği söylenebilir.
Sonuç itibariyle, CHP’nin Hatay’daki mitinginde ortaya koyduğu söylem, Suriye’deki durumla ilgili karmaşık bir tabloyu yansıtıyor. Siyasi avantaj elde etmek adına mezhepsel bir dil kullanmak, kısa vadede bazı kitleleri hedef alabilir, ancak bu tür tutumlar toplumsal huzursuzluğa ve dış politikada daha büyük sorunlara yol açabilir. Ayrıca, Suriye’deki ve diğer bölgedeki olaylara dair daha kapsamlı bir yaklaşım sergilemek, yalnızca iç politikada değil, aynı zamanda uluslararası alanda da daha sağlam bir duruş sergilemeyi gerektirmez mi? CHP’nin bu karmaşık eylemi, mezhepsel dili bize ve bizim gibi düşünenlere şu soruyu sorduruyor: CHP, Hatay’da kullandığı mezhepsel dil ve mitingle neyin peşinde?